20 Aralık 2009 Pazar

Son Sahne

... ve son damlaydı içindeki veya içimdeki BİRİKMİŞ miktarını bilemediğim yahut körermiş gözlerimden ötürü göremediğim... bardak taşmıştı taşmasına da geriye bardakta ne kadar kalacak diye penceresindeki buğulu camdan gözüken Darağacını bekler gibi bardaktaki suyun dinmesini beklemekte olan bir adama MEKTUP!
"Nefret" kelimesinden her ne kadar nefret edilse de; içindekileri körükleyen bir "Yüzsüzlük" nefreti ne kadar da yaklaştırıyor sığınılacak bir kapı gibi dimi ama...
Peki bide şöyle bakalım-->Acaba yüzsüzlük insanı sığındığı bir KAPI'dan eder mi; zaman gösterir... Yanlış bir saat gibi hayatımı alt üst etse de zaman; bazen iki kez doğruyu gösteriyor.. dimi ama! Kim bilir belki "KAPI'dan" eder.

Bardaktaki su dinince ne olacak sorusu var bi de, öyle ya taşan bi de bardağımız vardı...
Her ne kadar hayatın bana verdiği terazi adaletsiz bir tavır içinde olsa da inadına, benim terazim adaletli olsun diye suyun dinmesini bekliyorum... Hadi dindi diyelim...
Anne ve Babamın içinde olduğu SOL taraftaki odaya en yakın ve orda kendine bir taht edinmiş insanı bir terazinin vicdanına bırakmak vicdansızlık mı? Hayır değil, İnsan ne yaparsa kendine yapar, vicdansız ve duygusuz bir teraziye mahkum olmuş bir YÖNETMEN de kendine yapmıştır, hala farkında olmasa da...
Bu mahkum öyle bir yönetmen ki hayatını bir filmden ibaret sanıp, filmde ki birkaç başrol dışında kalan talihsiz (acizane ben) bir figüran "that" Başrollerin sanal varlığında bile reel varlıkları unutulan figüran + sadece ihtiyaca yönelik filmde yer alan talihsiz(im)...
...Belki de talihsizlik bulaşıcıdır, yönetmene de bulaşmıştır belki de... Olur ya talihsizlik bulaşırsa bu yönetmene;
Terazimin adaleti O'nu SOL taraftan --> HERHANGİ (..ki herhangi örnekleri çoktur hayatımda) birisi olmaya doğru mahkum eder...
Artık ben susuyorum bu muhakemede... Top onda; terazi bende...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder