25 Kasım 2010 Perşembe

İskender pala'dan kahve molası

Bir gençmahallesinden bir kızı sevmişti.Sonra yolları ayrıldı ve genç gurbete gitmek zorunda kaldı.Aradan uzun yıllar geçtiiçindeki aşktan zerre miktar eksilme olmadı.Geri dönebildiğinde sevgilisi ona sitem etmiş ve şöyle demişti:

-A gönlüme hükmeden!..Bunca yıl geçtiyolunu gözledim.Ne bir haberne bir mektup?..Meğer ne kadar vefasızmışsın?..

Hakiki âşık başını yere eğdigözlerinden yaşlar boşandığı sırada cevap verdi:

-Ey sevgili!Yüzünü görmek benim için uğruna ölünecek bir hasret ikeno şerefi postacıya mı bağışlasaydım?..

1 Temmuz 2010 Perşembe

Mevlana der ki...

İnsanlar yalnızca bildiklerini konuşsaydılar,
Dünya'mızı derin bir sessizlik kaplardı.

Mevlana’nın çok güzel bir şiiri. (Tercüme edilmiştir.)


Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı ögrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
ögrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı ögrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
ögrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulunduğunu. ..
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu ögrendim..

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için
önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken,
günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra kararında acının, yemeğe olduğu kadar
hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

(Günün güzel geçsin'den alıntıdır)

26 Şubat 2010 Cuma

1001

Hayatın, içimizde bir yerlere sürekli taarruz halinde olduğunu düşünürken yakalanmıyor musunuz kendinize hiç? Öğretilen ve bizlerden beklenen tüm nezaket kuralları, hitap ve davranış biçimleri, düşünüp algılama şekilleri, "dil,el ve bel" efsanesi, vesair vesair vesair...
Bütün bu alışılageldik klişelerin ve soyut dayatmaların el ele vererek bizi bizden çaldığı, eksilttiği ve kalabalıkların içinde erittiği hissine de mi kapılmıyorsunuz? Metropollerin geniş ve rengarenk caddelerinden birinde yürürken mesela, bir anda içinizden o göz alıcı vitrinlerin camlarını indirmek gelmiyor mu! veya sırtınızda 1001 bıçak hissi...
Gülüşlerimizden ağlayışlarımıza, öfkelerimizden aşklarımıza kadar ne varsa, hepsinin de çalıntı olduğunu, mimiklerimiz de dahil olmak üzere, neyimiz varsa, her birinin evrensel bir taklit ayininin ritüellerinden başka bir şey olmadığını fark ettiğiniz ve sonra da ruhunuzun derinliklerinden bir asi, bu kollektif tapınmaya baş kaldıran bir barbarın ayak seslerini işittiğiniz olmuyor mu? Oluyor mu!
O halde içimizdeki barbar'a selam olsun.

SELAMSIZLARA da selam olsun...