26 Şubat 2010 Cuma

1001

Hayatın, içimizde bir yerlere sürekli taarruz halinde olduğunu düşünürken yakalanmıyor musunuz kendinize hiç? Öğretilen ve bizlerden beklenen tüm nezaket kuralları, hitap ve davranış biçimleri, düşünüp algılama şekilleri, "dil,el ve bel" efsanesi, vesair vesair vesair...
Bütün bu alışılageldik klişelerin ve soyut dayatmaların el ele vererek bizi bizden çaldığı, eksilttiği ve kalabalıkların içinde erittiği hissine de mi kapılmıyorsunuz? Metropollerin geniş ve rengarenk caddelerinden birinde yürürken mesela, bir anda içinizden o göz alıcı vitrinlerin camlarını indirmek gelmiyor mu! veya sırtınızda 1001 bıçak hissi...
Gülüşlerimizden ağlayışlarımıza, öfkelerimizden aşklarımıza kadar ne varsa, hepsinin de çalıntı olduğunu, mimiklerimiz de dahil olmak üzere, neyimiz varsa, her birinin evrensel bir taklit ayininin ritüellerinden başka bir şey olmadığını fark ettiğiniz ve sonra da ruhunuzun derinliklerinden bir asi, bu kollektif tapınmaya baş kaldıran bir barbarın ayak seslerini işittiğiniz olmuyor mu? Oluyor mu!
O halde içimizdeki barbar'a selam olsun.

SELAMSIZLARA da selam olsun...

1 yorum: